Biz, şimdiki kuşak, erken öleceğiz. Modern Napolyonlar olan bizleri bitmez tükenmez isteklerimiz yutacak. Giderek yırtıcılaşağız. Çünkü evrimin bu yüzyıldaki basamağı yırtıcılığa evrilmeyi gerektiriyor. Ama yurtıcı kuşlar olarak bile özgür olamayacağız. Şimdiden bayındırlık altına girdik, ve kafeslerimiz yüzünden hırçınlaşıyoruz günden güne.
Biz, şimdiki kuşak, daha çok ağlayıp daha çok güleceğiz. Daha seçici olup, yetinme yeteneğimizi kaybedeceğiz.
Biz, şimdiki kuşak, erken öleceğiz. Sigara dumanları ile tütsüleyeceğiz cesetlerimizi. Kafa karışıklığı ve her zaman daha fazlasına olan merak kanser oluşturacak hücrelerimizde. Ve hapsolduğumuz beden giderek hastalanacak. Hastalıklı bedenlerimizle çürüyüceğiz yerkürenin diplerinde.
"Öyle bir yüzyıl ki doğa ana çürük mahsule gebe, bu yüzdendir ki çürümüş et kokacak insan nefesleri."
21 Aralık 2015 Pazartesi
18 Ekim 2015 Pazar
"Sessizce kendi kendime konuştum, alaycı bir tavırla başımı omzuma dayadım. Ne diye tasa çekiyordum sanki : ne tıkınacağımı, ne içeceğimi, fani vücut dedikleri bu rezil solucan torbasını hangi çullara bürüyeceğimi düşünerek ne diye tasa çekiyordum? Gökteki tanrı, semadaki serçe gibi beni de düşünmemiş, ben aciz kulunu göstermek lutfunda bulunmamış mıydı?'Tanrı parmağını sinir şebekeme sokmuş, tedbirli, sadece üstünden, telleri birazcık karıştırmıştı. Tanrı, parmağını geri çekmiş, sinirlerimin ipince ipleri, kökleri bu parmakta kalmıştı. Tanrının parmağı geride bir delik bırakmıştı, bu parmağın geçtiği yolda, beynimde yaralar kalmıştı. Fakat Tanrı, bana elinin parmağını değdirdikten sonra beni salıvermiş, bir daha bana dokunmamış, bana bir kötülük etmemişti. Hayır, artık rahat edebilir, kafamdaki delikle dolaşabilirdim.'(Knut Hamsun, Açlık, 1954)
16 Eylül 2015 Çarşamba
Küllük
Kağıtları küllere dönüştürmek, yeterince küçülene kadar yakmak ve küllerin uçuşuna izin vermeden üstlerini suya bulamak. Suyun yüzeyinde dolaşan küller birbirini bir daha hiç bütünleyemez böylece. Ve uzun yıllar geçse ve sular buhara dönse de kelimeler küllere karıştı. Ve küller de yanyana olsa da, toprağa. On dördüncü yüzyıl başlarında bir yazar huzurun anlamını tam olarak bulup yazmışken onu okuyamamamızın tek suçlusu, insanlığın en büyük icadı olan ateş. O zamandır huzuru yakarak buluyoruz. Çünkü huzuru o zaman yakarak kaybettik. Güneşe tapan Hintliler, gördüğümüz en büyük ateş kütlesine bakarak buluyor huzuru. Kimileri baharı kutlamak için ateş yakıp üstünden atlıyorlar. Ve bir ordu komutanı için huzur bir mayına, bir namluya ve ateş edilen bir silaha dönüşmüş oldu. Bir tütün bağımlısı için huzur sigara yakmak. Ve bir sufi için yaradan aşkıyla yanmak. Huzuru hep küllerde buluyoruz o zamandan beri. İçten içe göğüs kafeslerimizde zümrüdüankalar yetiştiriyoruz. Ki her yanışımızda ve yakışımızda küllerimizden doğalım.
-Maurice Blancho'nun Bekleyiş Unutuş kitabını yeni bitirdim, tam dram, tam bir abartı tavsiye etmem. Bu yazı da hep onun yüzünden.
-Maurice Blancho'nun Bekleyiş Unutuş kitabını yeni bitirdim, tam dram, tam bir abartı tavsiye etmem. Bu yazı da hep onun yüzünden.
13 Eylül 2015 Pazar
Ölü Evinde Tavuk Pilav
Sıçtığımın gündemi her gün değişirken, halk da iyice bukelamuna döndü. Her yeni üzüntüye basmakalıp üzülür olduk. Sözde anarşist gençler yine siber kurtarıcılık peşinde. Siber kahramanlara dönüşüyorlar. Biraz para bulsa dünyanın diğer ucuna taşınır, ölüp bittiği Türkiye'ye dönüp bakmaz bile. Siber kahraman olamayanlarımız da her daim miting, yürüyüş peşinde. Yürü babam, koş babam, üç beş lafa alkış babam. Yukarıdaki görüyor ya ne vatansever, duygusal, sağduyulu ve dürüst insanlarız. Burda desem ki diyorum, şu ülkenin durumu bir sıkım umrumda değil, topa tutarlar beni. Aman efendim birlik, beraberlik, demokrasi. Neden bahsettiğini bilmeyen güzel Türkiye'min güzel gençliği, vurmayın. Ama sıktınız. Bunaldım, bıktım, sıkıldım. Kopyala yapıştır tepkilerinizden, sosyal medya mafyalığınızdan, sözde saçma duyarlılığınızdan falan filan. Biraz içten üzülün yalvarıyorum. Duygu sömürülerinden çok çekti bu millet. Mesela benim sömürülecek duygum kalmadı. Geçenlerde Ogün Şanlısoy adındaki bir rokçımız son zamanlarda okuduğum en samimi barış birlik temalı yazıyı yayınladı. Özetle adam önce üzüntüsünü dile getirip, terörün asıl amacının hayatı normal akışından çıkarmak, birbirine ve geleceğine güvenmeyen insanlar oluşturup, moralleri bozuk insanlar yaratmak ve akıllarından birlik düşüncesini silmektir, diyor. Sonra da konserleri, düğünleri, törenleri, bayramları erteleyip terörü lanetlemiş olmak yerine aslında terörün amacına alet olduğumuzu söylüyor. Son olarak da sanatın birleştiriciliğine inandığını ve konserlerine devam edeceğini belirtiyor.(http://onedio.com/haber/ogun-sanlisoy-586129) Bu tepki elinden geleni yapmak isteyen bir adamın elini taşın altına koymasıdır. Biz ağlama rolleri yapalım, siber mafyalığa devam beyaz ekran kuklası, ayşe teyze de tavuklu pilavları yapsın, dağıtsın. Tabi bayrak satan ticaretçiler de yaşadı bu dönem. Cümleten kolay gelsin.
4 Ağustos 2015 Salı
Keyifli Yeni Monotomluğum
Düzenli bir hayat temposu tutturdum sayılabilir. Sabah daha doğrusu öğlen uyandığım uykumdan sonra canım ne isterse kahvaltı niyetine yiyorum. Söz gelimi dün taze fasulye, bir koçan mısır ve kurabiyeden oluşan bi kahvaltıyla midemin içine ettim. Kahvaltı faslını da kapatırsak ve de televizyonda izleyecek bir şey arama uğraşımı ; bu ara yeni hobim ders çalışmak. Tabi İzmir'in cehennem sıcağı saat 6'dan önce hiç de çekilir olmadığından evde yalnız başıma takılıyorum. Ve her gün saat 6'da vuruyorum yollara kendimi. Klasik şeyler üç beş arkadaşla buluşmak, bir tatlı yemek, kimi zaman erkenden içmeye başlamak, bazen de sahil boyu bisiklet. Böyle bir monotonluğa alışabilirim.Rahatlıkta bir kademe daha atladım. İspanyollardan tek farkım siesta yapmıyor oluşum. Beni bağlayan bir en iyi arkadaş, sevgili, aşiret gibi bağlı bir arkadaş grubum yok. Ve sonunda hayatım boyunca yaşamak istediğim hayat stilini bulmuş gibi hissediyorum. Tabi 'rahat, yalnız ve kalabalık ol' gibi bir motto tutturmuş da olabilirim. Sıkılıncaya kadar.
Bir blogger arkadaşım bu blogu internet günlüğü tarzı bir şeye dönüştürmemi tavsiye etti. Haklı da olabilir, çünkü bu ara ilham perilerim gecikmeye, keder yağmurları beni ıslatmamaya başladı.Varolan üzüntülere karşı da bağışıklık kazandım. Zaten aşk hak getire.. Anlayacağınız yazmak için bir nedenim, konum ve isteğim kalmamaya başladı. Ama düşünüyorum da, bir günlük için de fazla uluorta ve sonuçta şöyle ya da böyle tanışıklığımız var.
Can sıkıcı saatlerde yazmak için güzel yer burası. O yüzden bilmem ki, ilkokul 3. sınıftan beri günlük tutmadım. Paslanmışım.
Biraz da değişmeyen şeylerden bahsediyim ;
Hala viyolonselim çatlak.
Hala bu blogtan nefret ediyorum ama silmeye de kıyamıyorum.
Annemi özledim.
Vesaire vesaire
Bu arada hala deniz sezonunu açamadım.
Bir blogger arkadaşım bu blogu internet günlüğü tarzı bir şeye dönüştürmemi tavsiye etti. Haklı da olabilir, çünkü bu ara ilham perilerim gecikmeye, keder yağmurları beni ıslatmamaya başladı.Varolan üzüntülere karşı da bağışıklık kazandım. Zaten aşk hak getire.. Anlayacağınız yazmak için bir nedenim, konum ve isteğim kalmamaya başladı. Ama düşünüyorum da, bir günlük için de fazla uluorta ve sonuçta şöyle ya da böyle tanışıklığımız var.
Can sıkıcı saatlerde yazmak için güzel yer burası. O yüzden bilmem ki, ilkokul 3. sınıftan beri günlük tutmadım. Paslanmışım.
Biraz da değişmeyen şeylerden bahsediyim ;
Hala viyolonselim çatlak.
Hala bu blogtan nefret ediyorum ama silmeye de kıyamıyorum.
Annemi özledim.
Vesaire vesaire
Bu arada hala deniz sezonunu açamadım.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)
Öne Çıkan Yayın
"Sessizce kendi kendime konuştum, alaycı bir tavırla başımı omzuma dayadım. Ne diye tasa çekiyordum sanki : ne tıkınacağımı, ne içeceği...
-
Sıçtığımın gündemi her gün değişirken, halk da iyice bukelamuna döndü. Her yeni üzüntüye basmakalıp üzülür olduk. Sözde anarşist gençler yin...
-
"Herhangi bir maske takmadığımızda, her arkadaşımız için farklı bir yüzümüzün olduğunun bilincindeyizdir. " – Oliver Wendell Holme...
-
Karşına çıkacak en kötü düşman her zaman kendin olacaksın. Mağara ve ormanlarda kendini takip eden kendinsin. Yalnız insan sen kendine doğ...