16 Eylül 2015 Çarşamba

Küllük

Kağıtları küllere dönüştürmek, yeterince küçülene kadar yakmak ve küllerin uçuşuna izin vermeden üstlerini suya bulamak. Suyun yüzeyinde dolaşan küller birbirini bir daha hiç bütünleyemez böylece. Ve uzun yıllar geçse ve sular buhara dönse de kelimeler küllere karıştı. Ve küller de yanyana olsa da, toprağa. On dördüncü yüzyıl başlarında bir yazar huzurun anlamını tam olarak bulup yazmışken onu okuyamamamızın tek suçlusu, insanlığın en büyük icadı olan ateş. O zamandır huzuru yakarak buluyoruz. Çünkü huzuru o zaman yakarak kaybettik. Güneşe tapan Hintliler, gördüğümüz en büyük ateş kütlesine bakarak buluyor huzuru. Kimileri baharı kutlamak için ateş yakıp üstünden atlıyorlar. Ve bir ordu komutanı için huzur bir mayına, bir namluya ve ateş edilen bir silaha dönüşmüş oldu. Bir tütün bağımlısı için huzur sigara yakmak. Ve bir sufi için yaradan aşkıyla yanmak. Huzuru hep küllerde buluyoruz o zamandan beri. İçten içe göğüs kafeslerimizde zümrüdüankalar yetiştiriyoruz. Ki her yanışımızda ve yakışımızda küllerimizden doğalım.

-Maurice Blancho'nun Bekleyiş Unutuş kitabını yeni bitirdim, tam dram, tam bir abartı tavsiye etmem. Bu yazı da hep onun yüzünden. 

13 Eylül 2015 Pazar

Ölü Evinde Tavuk Pilav

Sıçtığımın gündemi her gün değişirken, halk da iyice bukelamuna döndü. Her yeni üzüntüye basmakalıp üzülür olduk. Sözde anarşist gençler yine siber kurtarıcılık peşinde. Siber kahramanlara dönüşüyorlar. Biraz para bulsa dünyanın diğer ucuna taşınır, ölüp bittiği Türkiye'ye dönüp bakmaz bile. Siber kahraman olamayanlarımız da her daim miting, yürüyüş peşinde. Yürü babam, koş babam, üç beş lafa alkış babam. Yukarıdaki görüyor ya ne vatansever, duygusal, sağduyulu ve dürüst insanlarız. Burda desem ki diyorum, şu ülkenin durumu bir sıkım umrumda değil, topa tutarlar beni. Aman efendim birlik, beraberlik, demokrasi. Neden bahsettiğini bilmeyen güzel Türkiye'min güzel gençliği, vurmayın. Ama sıktınız. Bunaldım, bıktım, sıkıldım. Kopyala yapıştır tepkilerinizden, sosyal medya mafyalığınızdan, sözde saçma duyarlılığınızdan falan filan. Biraz içten üzülün yalvarıyorum. Duygu sömürülerinden çok çekti bu millet. Mesela benim sömürülecek duygum kalmadı. Geçenlerde Ogün Şanlısoy adındaki bir rokçımız son zamanlarda okuduğum en samimi barış birlik temalı yazıyı yayınladı. Özetle adam önce üzüntüsünü dile getirip, terörün asıl amacının hayatı normal akışından çıkarmak, birbirine ve geleceğine güvenmeyen insanlar oluşturup, moralleri bozuk insanlar yaratmak ve akıllarından birlik düşüncesini silmektir, diyor. Sonra da konserleri, düğünleri, törenleri, bayramları erteleyip terörü lanetlemiş olmak yerine aslında terörün amacına alet olduğumuzu söylüyor. Son olarak da sanatın birleştiriciliğine inandığını ve konserlerine devam edeceğini belirtiyor.(http://onedio.com/haber/ogun-sanlisoy-586129) Bu tepki elinden geleni yapmak isteyen bir adamın elini taşın altına koymasıdır. Biz ağlama rolleri yapalım, siber mafyalığa devam beyaz ekran kuklası, ayşe teyze de tavuklu pilavları yapsın, dağıtsın. Tabi bayrak satan ticaretçiler de yaşadı bu dönem. Cümleten kolay gelsin.

Öne Çıkan Yayın

"Sessizce kendi kendime konuştum, alaycı bir tavırla başımı omzuma dayadım. Ne diye tasa çekiyordum sanki : ne tıkınacağımı, ne içeceği...