Adem'in oğulları ve kızları güzel birer hikaye olmak için yaşar. Kimi başarı öyküsüne, kimi aşk kimi de bedbaht bir hikayeye dönüşmek için yaşar durur. Ama ne oğulları ne de kızları başarısızlık dolu bir yola isteyerek girmez. İnsan iddaalı olmadığı bahse girmez, zayıf ata para yatırmaz.
Buraya gidip gelen çocuğu hatırlıyor musun ? O ne Adem'in oğullarına ne de kızlarına benzer. Ona Şermihkam deriz. Dönüp duran yer kürede düzeni bozan tek çarık onunkidir. Her yüzyılda onun gibi biri gelir, dengeyi hep aşağılanmış olanın tarafında durup dengelemeye çalışır. Her yüzyıl biraz daha zorlaşır görevi. Her yüzyıl Tanrı onu biraz daha imtihan eder, biraz daha yorar. Son zamanlarda ağlarken gördüm onu evlat. Hıçkırıyordu. Yükü çok ağır evlat. Yükü feci. Ama baksanıza ona, şimdiden bir hikaye olarak anlatıyorum onu. Ne büyüktür omzunda bir görevle doğmak, lakin belirsizlik içine doğmak daha da zordur. Bizler Adem'in oğulları ve kızları, kendi hikayelerimizi yazmak için ne de uğraşıyoruz. Gaye arıyor, buluyor, koşturuyor, başarısız bilakis başarılı oluyoruz. Başardığımız devinim her ne kadar kapsıyorsa etrafını onun çapına binayen hikayenin büyüklüğü, unutulmazlığı belli ediyor kendini. Çok azımız ölümsüzlük şerbetini tadacak kadar şanslı oluyor. Dünyada içilmemiş şarap, ayak basılmamış toprak, tadılmamış lezzet kaldı mı ki? Bizlerin hikayeleri de benzer oluyor hallice. Her güzel hikaye kapıldı. Bizler dünyaya karşı apolitik yetiştirilen, bireyin atılımına inandırılarak büyütülen fakat reşit yaşlarda kendimizi politik oyunlara piyon olurken bulan bir nesiliz. Bizler büyük adamların hikayelerine figüran olmak için büyütülüyoruz. Bizlerin hikayeleri avuntular selselesiyle dolup taşmak üzere. Oysa kendini hayat seline bırakmış giden zat-ı muhteremler mutluluk duyuyor, hayatın onlar üstündeki deviniminden, onlar üstündeki kontrolsüz gücünden. Onlar rahata eriyor, onlar sokakta ağlayabiliyor, onlar pes etmeyi biliyorlar. Biz sürekli akıntı önüne baraj yapmaya çabalarken, onlar akıntıyla beraber sürükleniyorlar. Bir kumsalda mı bulurlar kendilerini, bir kayalıkta mı bilemem. Lakin sorumluluk hayat üstünde kalıyor böylece, kader üstünde ; büyümeye ihtiyaç kalmıyor. Biz barajlar inşa edip, ketler vuralım hayat suyunun önüne, derenin gideceği yol bir. Kaynak bir, ölüm fedaileri hayat suyunun bekçileri. Ne diye çırpınıp duruyoruz; boğulmak için yapılması gerekendir çırpınmak. Ne acı, başka türlü yüzmeyi öğrenemiyoruz.