13 Eylül 2018 Perşembe

Hakikat o kadar çirkin mi? Neden sayısız paçavrayla ve evde bir köşeye atılmış gazete kağıdıyla sarmalayıp sunuyoruz insanlara? Hakikatimiz kirli bir toz bezi mi? Hakikatimiz, biz, siz, bizler ; neden kelimeleri asıl hakikatimizi kamufle etmek için kullanıyoruz? Neden  medeniyet kozası taktığımız tırtıllarımızı besliyoruz alttan alttan iptida ile? İptidai hevesleri camlarımızı karartmadan, kapılarımızı kapatmadan neden yaşayamıyoruz? Donduruyoruz, öyle donduruyoruz ki Sibirya'da vahalar dahi yaratabilir kursakta kalmış heveslerimiz. Dondurucuda saklıyoruz heyecanları. Hatıralar çabucak biten ve onlarca okunduktan sonra sıradanlaşan kitaplar gibi. Oysa çoğumuz hatıralarla yaşıyoruz. Oysa hayat atılım demek, macera demek, tadil demek. Çamura saplanmış arabalarımız, üstlerine kar yağmış, karda kalmışız.  Başlamadan biten bir oyuna dönüşüyor böylesi, güldürmeyen, ağlatmayan bir oyuna. Hayat bazen çok asalak bir rejisör. Biz de rollerin hakkını veremiyoruz galiba.

Öne Çıkan Yayın

"Sessizce kendi kendime konuştum, alaycı bir tavırla başımı omzuma dayadım. Ne diye tasa çekiyordum sanki : ne tıkınacağımı, ne içeceği...