"Ben kırk yıl boyunca tek bir adamı sevdim, Asım hepsi benim suçum muydu? Tek bir adamın matemini sırtımda taşıdım. 40 yıl boyunca. " (İlk Aşk filminden)
Sorun unutma yanılgısını taşımak. Unuttuğumuzu sandığımız her şey bugün büründüğümüz insana teşekkül etti. Ama hiç mi hiç değişmedik aslında. Aynaya bakmak, uzunca bir süre bakmak bu yüzden ürkütücü. Taşıdığımız beden ruhtan izinsiz her deforme oluşunda, her çizikte, her buruşmada, her sarkmada ruhu yüzü üstü bırakıyor. İzinsizce bu yaralıyor ruhu. İzinsizce sabote ediyor secayasını. Başta hep unutma yanılgısı ile rahatlayıp sonra asla unutamayacağına emin bir mutsuzlukla uyanmak lanet mi? Oysa ki hepsi onun suçuydu. Bir nostaljiye takılı kalmak, nostaljiyi yaratmak ve her gün tekrar yaşatmak; bırakmak ve takılı kalmak. Hikayeyi her şeyi üçüncü şahıs olarak yaratmaya, yaratırken kendini oynamaya devam ederken hepsini baştan görüp kabul ederken, hepsi onun suçuydu. En büyük korkusunu kendi kurgulaması, yapayalnız bir anıyı tekrar tekrar yaşaması kendi küçük cehenneminde, yaratıcı rolüne geçip yapayalnız kalmasıydı.