Kağıtları küllere dönüştürmek, yeterince küçülene kadar yakmak ve küllerin uçuşuna izin vermeden üstlerini suya bulamak. Suyun yüzeyinde dolaşan küller birbirini bir daha hiç bütünleyemez böylece. Ve uzun yıllar geçse ve sular buhara dönse de kelimeler küllere karıştı. Ve küller de yanyana olsa da, toprağa. On dördüncü yüzyıl başlarında bir yazar huzurun anlamını tam olarak bulup yazmışken onu okuyamamamızın tek suçlusu, insanlığın en büyük icadı olan ateş. O zamandır huzuru yakarak buluyoruz. Çünkü huzuru o zaman yakarak kaybettik. Güneşe tapan Hintliler, gördüğümüz en büyük ateş kütlesine bakarak buluyor huzuru. Kimileri baharı kutlamak için ateş yakıp üstünden atlıyorlar. Ve bir ordu komutanı için huzur bir mayına, bir namluya ve ateş edilen bir silaha dönüşmüş oldu. Bir tütün bağımlısı için huzur sigara yakmak. Ve bir sufi için yaradan aşkıyla yanmak. Huzuru hep küllerde buluyoruz o zamandan beri. İçten içe göğüs kafeslerimizde zümrüdüankalar yetiştiriyoruz. Ki her yanışımızda ve yakışımızda küllerimizden doğalım.
-Maurice Blancho'nun Bekleyiş Unutuş kitabını yeni bitirdim, tam dram, tam bir abartı tavsiye etmem. Bu yazı da hep onun yüzünden.
fav
YanıtlaSilDaha sonraki yazıya erken cevap niyeti taşıyor düşününce...
YanıtlaSilNeden öyle düşündünüz?
SilYani Sıkıntı yazısında biraz daha taşkalpli diyeceğimiz üsluba karşı duyguyla yaklaşmış olarak düşündüm. Tabii ki yanlış da düşünmüş olabilirim. Taşkalp zaten kendiliğinden adlandırılamayacak kadar ilginç bir ünvandır ama o başka bir günün konusu sanırım...
Sil