18 Temmuz 2016 Pazartesi

Kapıldı

"Şüphesiz, insan, bütün hayvan nevilerinin seciyelerini kendinde toplamış bir mahlûktur, bir behime yekûnudur: Kaplan gibi yırtıcı, tilki gibi kurnaz, geyik gibi ürkek, arslan gibi cesur, köpek gibi sadık ve kedi gibi nankörüz... Fakat bu vahşet imkânlarını beşerî seciyemizin çelikten kafesleri içinde hapsettiğimiz için insanız ve boğa yılanından farkımız budur. " (Bir Tereddütün Romanı, Peyami Safa, syf.185 )
    
Adem'in oğulları ve kızları güzel birer hikaye olmak için yaşar. Kimi başarı öyküsüne, kimi aşk kimi de bedbaht bir hikayeye dönüşmek için yaşar durur. Ama ne oğulları ne de kızları başarısızlık dolu bir yola isteyerek girmez. İnsan iddaalı olmadığı bahse girmez, zayıf ata para yatırmaz.
 Buraya gidip gelen çocuğu hatırlıyor musun ? O ne Adem'in oğullarına ne de kızlarına benzer. Ona Şermihkam deriz. Dönüp duran yer kürede düzeni bozan tek çarık onunkidir. Her yüzyılda onun gibi biri gelir, dengeyi hep aşağılanmış olanın tarafında durup dengelemeye çalışır. Her yüzyıl biraz daha zorlaşır görevi. Her yüzyıl Tanrı onu biraz daha imtihan eder, biraz daha yorar. Son zamanlarda ağlarken gördüm onu evlat. Hıçkırıyordu. Yükü çok ağır evlat. Yükü feci. Ama baksanıza ona, şimdiden bir hikaye olarak anlatıyorum onu. Ne büyüktür omzunda bir görevle doğmak, lakin belirsizlik içine doğmak daha da zordur. Bizler Adem'in oğulları ve kızları, kendi hikayelerimizi yazmak için ne de uğraşıyoruz. Gaye arıyor, buluyor, koşturuyor, başarısız bilakis başarılı oluyoruz. Başardığımız devinim her ne kadar kapsıyorsa etrafını onun çapına binayen hikayenin büyüklüğü, unutulmazlığı belli ediyor kendini. Çok azımız ölümsüzlük şerbetini tadacak kadar şanslı oluyor. Dünyada içilmemiş şarap, ayak basılmamış toprak, tadılmamış lezzet kaldı mı ki? Bizlerin hikayeleri de benzer oluyor hallice.  Her güzel hikaye kapıldı. Bizler dünyaya karşı apolitik yetiştirilen, bireyin atılımına inandırılarak büyütülen fakat reşit yaşlarda kendimizi politik oyunlara piyon olurken bulan bir nesiliz. Bizler büyük adamların hikayelerine figüran olmak için büyütülüyoruz. Bizlerin hikayeleri avuntular selselesiyle dolup taşmak üzere. Oysa kendini hayat seline bırakmış giden zat-ı muhteremler mutluluk duyuyor, hayatın onlar üstündeki deviniminden, onlar üstündeki kontrolsüz gücünden. Onlar rahata eriyor, onlar sokakta ağlayabiliyor, onlar pes etmeyi biliyorlar. Biz sürekli akıntı önüne baraj yapmaya çabalarken, onlar akıntıyla beraber sürükleniyorlar. Bir kumsalda mı bulurlar kendilerini, bir kayalıkta mı bilemem. Lakin sorumluluk hayat üstünde kalıyor böylece, kader üstünde ; büyümeye ihtiyaç kalmıyor. Biz barajlar inşa edip, ketler vuralım hayat suyunun önüne, derenin gideceği yol bir. Kaynak bir, ölüm fedaileri hayat suyunun bekçileri. Ne diye çırpınıp duruyoruz; boğulmak için yapılması gerekendir çırpınmak. Ne acı, başka türlü yüzmeyi öğrenemiyoruz.

3 yorum:

  1. Hani diyor ya o söz, " şu gökyüzünün altında söylenmemiş hiçbir şey yok, mesele nasıl söylediğin. " Böylesi bir anlatım sizinkisi, öylesi bir anlatım ki son iki cümlenizi belki defalardır tekrar ediyorum kendi kendime, gerçekten hazmetmek için ve bu denli kuvvetli bir benzetme karşısında her seferinde tekrardan etkileniyorum. Aklıma Nietzsche'nin cümlelerini getiriyorsunuz, " İnsanı büyük yapan, onun köprü olabilmesi, amaçları değil: insanı sevilesi yapan, onun karşıya geçiş,batış yeteneğidir. Yaşamayı bilmeyenleri severim ben, yeter ki batmasını bilsinler, çünkü sadece onlardır karşıya geçen. " Ben de, yazılarınızı okuduktan sonra, ' size daha güzel bir şey söyleyebilmek için on bin kitap okumuş olmak isterdim. ' Yine de, her okuduğumda, seviniyorum okuduğuma kendi çapımda.

    YanıtlaSil
  2. " İçi kainat kadar genişti. 'Ben bütün bir dünyayım.' diyordu. Fakat bu dünya kadar geniş içine, sahip değildi. "


    Nasıl bu denli eminsiniz her yaşayışın bir sonrakinin tekrarı olduğuna? Size bu satırları yazdıran hissiyatlar, hatta hissiyattan çok düşünceler, yalnızca sizin uvzviyetinizle maneviyatınızda büyüttükleriniz değil mi? Her birinin oluşması için, binlerce tesir altından geçseniz de, misal tam şu anda, binlerce insanın yaptığı bir şeyi yapıyor olsanız da, o şeyi yalnızca siz, bu şekilde yapmıyor musunuz? Belki binlerce insan okumayı sevdiği bir yazarın bir şeyler yayınlamasını bekliyor şu anda, ama o yazarın karakterini, hayatını, varoluşunu kafalarında kurmaya çalışıp yaşayışlarına katarak yapıyorlar mı bunu? Kelimelere kainatı sığdırıyorsunuz, içinden kopup geldiğimiz ruhiyat ummanına duyduğum özlemi azaltıyorsunuz, dokunuyorsunuz. Bir'siniz. Özelsiniz. Umutsuzluğunuz bile, yazılmış sayısız umut söylevlerinden çok daha içtenlikli, gerçek, yaşamaya dair. Bu nedenle, umut verici. Ama siz, kainat kadar geniş içinize sahip misiniz? Varlığınızın, titrek bir lamba ışığından öte, adını bile bilmediğiniz başka varoluşlara deniz fenerliği yaptığı yadsınamaz. Kudretinden şüphe duymakta güçlük çektiğim ışığınız sizi de aydınlatmıyor mu?

    YanıtlaSil

Öne Çıkan Yayın

"Sessizce kendi kendime konuştum, alaycı bir tavırla başımı omzuma dayadım. Ne diye tasa çekiyordum sanki : ne tıkınacağımı, ne içeceği...