"Gerçek, tek başına, ona gerektiği kadar değer vermeyenlerden kendini soyutlayarak aranır yalnızca."
Doktor Jivago, Boris Pastemak (Sayfa 14 - Yapı Kredi Yayınları - 3. Baskı - 2017)3 Mayıs 2017 Çarşamba
İkarus
Zaman geçmekte, zaman gecikmekte, zaman düşmekte. Zaman bitmekte ama zaman bitmez gözükmekte gözüme. İzafiyet devinimini durmadan bedenim üzerimde sürdürmekte ama ne yarar kurtulmaya çalışmak, zamana mani müessir güçlerim olmadıkça. Yalan da olsa teslim oldum üstümden akıp geçen yahut beni sürükleyen bu sonsuz gelecek zamana. Ama sürüklenen bir toz gibi değil, çabamla sürükleniyorum, düşüncelerimle, tasalarımla. Çünkü onun yerine mutluluk denen seyyaleye teslim olup kandırmayacaktım kendimi. Arayışlarımıza son veren ve kolay elde edilen yegane duygudur mutluluk. Ki mutluluk için salt varolanları izlemek kafidir. Kendinizden alçak bir seviyede varsaymak geri kalanı yeterlidir. Cemil Meriç'in de dediği gibi bahtiyarlığın ilk adımı yürüyen bilinmeyenlere duyulan acımadır. Bu acıma kendimizi gelişmekten alıkoyan salt belki de en elzem ahvali oluşturur. Yeterince yukarıdan bakınca insanlara, bedenimize mutluluk arafet olur, bu arafet kibirin önünü açar. Kibir de gelişmenin, yücelmenin ebediyetten beri düşmanı değil midir? Peki ya bitmekte olan zamana karşı gelişmeye çalışmak akıl karı mıdır? Öyledir, ama neden bilmiyorum. Yücelmek niçin önemlidir? Yok olana kadar dönmeye devam edecek yerkürede bir anıt bırakmak için mi gereklidir? Bilginlik taslamak hoşumuza gideceği için mi? Saygınlık için mi? Gelişip gerçeğe muvaffak olmak niçin elzem kimilerimiz için? Bir kısım kendi kurmacalarını gerçeklik diye yaşarken, kibriyle boğulmuş olanlar gerçekliği yarattıkları zanı içindeyken, başlarımızı eğip aramaya devam etmenin karı ne? Yararı ne bilinmeyen büyük mükafatın peşinde görünmezi oynamanın? Öte yandan da gerçeğe ulaşınca bir yarara ihtiyacım kalmayacağını hissediyorum. Belki de bu yüzden beynimi patlatana kadar doldurma uğraşım. Ama belki de arada bir bardaktaki suların dökülmesi gerekiyordur. Gerçeğe, o salt, yıkılmaz gerçeğe ulaşma hayaliyle güneşe uçan İkarus gibi kendi infazımı mı yakınlaştırıyorum? Ama gerçek bir ihtimaldir. Ve biliyorum ki bir ihtimal varsa koşmaya mecalimiz her daim olmalı. Bir ihtimal varsa, gerçekten bir şeyin gerçek olduğunu kanıtlamak için, koşmaya devam etmeli. Bir ihtimal varsa gerçek bir şey hissetmeye, bilmeye, solumaya, kavramaya, öğrenmeye; gerçeklik ihtimali dışındaki bütün anları, hisleri geride bırakabilecek iradeye sahip olmalıyım. Çünkü insan daima bir yalanın peşinde, dayatma bir hayalin peşinde veyahut başkasının hayali peşinde koşmaya adayacaksa ömrünü; sanal bir gerçeklikle yetinecekse, düşlerinde görmeyi bile unutacaksa tekliğini ve bütünleyiciliğini, kendine mezar edinsin yeryüzünü; müstehak ona.
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Öne Çıkan Yayın
"Sessizce kendi kendime konuştum, alaycı bir tavırla başımı omzuma dayadım. Ne diye tasa çekiyordum sanki : ne tıkınacağımı, ne içeceği...
-
Acaba kendim ile yıllardır çok meşgul olduğum için mi kendime olan ilgimi kaybettim. Babaannem bir kere aynaya uzun uzadıya bakarsam en sonu...
-
Düzenli bir hayat temposu tutturdum sayılabilir. Sabah daha doğrusu öğlen uyandığım uykumdan sonra canım ne isterse kahvaltı niyetine yiyoru...
Neden böyle yazıyorsun? Her yazdığın yazıda içime farklı bir yerden dokunduğunu hissediyorum. Garip olan da şu ki sen oraya dokunana kadar ben oranın varlığından bihaberdim. Yazıların fazlasıyla derin... Ve sanırım nesli.tükenmekte olan bireylerdensin. Üslubun fazlasıyla sana has, kendini belli edebiliyorsun. Bazen hiç bilmediğim kelimeler kullanıyorsun. Ve ben diyorum ki "Ne gerek var böyle afilli kelimlere!" Ama sonra aslında doğrusunun ve olması gerekenin bu olduğunu anlıyorum. Ve şu yüzyılda ne kadar bozulan bir dile sahip olduğumuzu bir kez daha hatırlıyorum. Bu yüzden sana teşekkür ederim. Hala bu kelime haznesine sahip olduğun için. Ve bu yazılarını bizlerle paylaştığın için. ��
YanıtlaSilBu güzel yorumunuz için teşekkür ederim. İçimi döktüğüm bir sabır taşı gibi burası. Size ulaşabiliyorsam ne mutlu.
Sil