29 Temmuz 2017 Cumartesi

Dehar


Karşına çıkacak en kötü düşman her zaman kendin olacaksın. Mağara ve ormanlarda kendini takip eden kendinsin. Yalnız insan sen kendine doğru gidiyorsun. Yolun senden ve senin, yedi şeytanından geçer. Kendinin cini, perisi, kâhini, delisi, şüphecisi, uğursuzu ve kötüsü olacaksın. Kendini kendi alevinde yakmak istemelisin. Kül olmadan nasıl yenileneceksin?" (Böyle buyurdu Zerdüşt, Friedrich Wilhelm Nietzsche) 

Dünyada üç çeşit insan var dedi eski bir arkadaşım. İlki mağaralarına girmeye cesaretleri dahi oymayanlar, hatta kendilerinden haberdar olmadan yaşayıp seyir olanlar. Onlar ki sormuyorlar, onlar ki hiç yorulmamak için ömürlerince sıkılıyorlar. Ayrıca meyve bıçağıyla elma soyup, bacaklarını sehpaya uzatmış televizyon seyrederek geçiriyorlar yaşamlarını. İşlerine gidiyorlar, geliyorlar, yine gidiyorlar. Ve süregeliyorlar diğer hemcinsleri gibi. Ne için var olduklarını sormadan göçüp gidiyorlar.
 İkincisi de mağaralarına kafalarını uzatıp usulca adım atanlar. Onlar temkinli adımlarla giriyorlar mağaralarına. Yavaşça ilerledikçe karanlıktan ürküyorlar. Yarasalar karabasanları oluyor. Lakin cesaret kanlarında ve alışmak biricil dürtüleri. İlerledikçe benimsiyorlar ve giderek ilerlemek istememeye başlıyorlar. Yorulmak söz konusu olmazken mağaralarına giriftar kalmak yavaşlatıyor onları. Tutkunlukları arttıkça ışığı bulma heyecanları sönüyor. Ümitleri karanlıkla bezeniyor. İlerlemek istememeleri artık cesur olmadıkları anlamına mı geliyor? Kendine, kendi dehlizlerine vursalar belki bulacaklar daha keşfedilmemiş taraflarını lakin sert mağara koşullarında dönüştükleri şey belki de yeterlidir. Esir kalsa da kendi ininin içinde, gözleri karanlığa alıştı, gizlerini yeterince çözdüğünü düşünüyor. Hiç değilse ilerlemek istemediğini biliyor. O halde onun kendine giriftar kalması, ilerlemeye mecali olması fakat isteği olmaması hatadan mı gayridir? Onların kendini bilmesi, ne ileri ne de geri gitmek istemesi özgürlüğüne engel olacak kadar mühim midir? Ki zaten özgürlükten prangalar altında söz edilmez mi? 
 Gelelim üçüncüsüne; onlar mağaralarında mütemadiyen durmaktan hoşnut olmayanlar. Sürekli ileri, sürekli bir ışığın, bir kıvılcımın izinde; aşma hayaliyle bezenmiş, ellerinde ümitlerini fener edinmiş durmadan seyir olanlar. Onlara, ne kadar tırmansalar da manzara yeterince güzel gelmez. Sanki yetinmemeye ant içmişler Kalu Bela'da. Onlar bizleri ileri taşıyanlar. Lakin yan yana yürümesi de imkansız olanlar.  Yolculukla lanetlenmiş ruhlar. Sürekli derine ve yukarı doğru. Hiç ışık görmeksizin, ışığın hayaliyle yol almaya doğru. Büyük ödüle kavuşma heyecanıyla. Neden varolduğunu belki de keşfetme amacıyla. Yorulmaya ant içmiş onlar Kalu Bela'da. Onlar Ali Şeriati'nin dediği gibi "Bu dünyaya acı çekmeye gelmişler." Onlar belki de vaz geçmeye her zaman daha yakın olacaklar. Kaçış tünellerini mağaralarının kuytu yerlerinden kazıp, yerlerini unutmayı seçecekler. Lakin her daim çıkabilecekleri, akıllarının mutlaka kalacağı bu mağaraları pes etmeyi kendilerine yediremeyecekleri için terk edemeyecekler. İlerlemekten başka çaresi olmayanların güçlülük maskesi takılmış çaresiz bedenlerini düşünsenize. Bu diyarı taşımak için gelmiş olanları ve isteyerek yükledikleri bu küfeleri. Fakat aydınlığa yürümenin yolu, el mahkum yollara düşmektir. 

" İnsan çekilirse içindeki mağaraya, her yanı karanlık bilir. Her yer ona mağara görünür. İçindeki aydınlığa yürümenin yolu yollara düşmektir." (Mesnevi, Mevlana Celaleddin Rumi)

4 yorum:

  1. "Throughout the centuries there were men who took first steps down new roads armed with nothing but their own vision. Their goals differed, but they all had this in common: that the step was first, the road new, the vision unborrowed, and the response they received—hatred. The great creators—the thinkers, the artists, the scientists, the inventors—stood alone against the men of their time. Every great new thought was opposed. Every great new invention was denounced. The first motor was considered foolish. The airplane was considered impossible. The power loom was considered vicious. Anesthesia was considered sinful. But the men of unborrowed vision went ahead. They fought, they suffered and they paid. But they won."

    YanıtlaSil
  2. 20 yıllık filme 12 aylık reklam arası verdi 3. arkadaş. zamanı geldiğinde mağaraya adım at kahvesini içersin

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Konum atsın, bir sade türk kahvesi içerim.

      Sil
  3. Sonunu gören yok mağaranın, hepsi bir umut. Değer mi bir umut için, tabi ki değer. Orta zekalı hayvanlarız sonuçta, ilahi bir olgunun ötesinde tutunacak daha değerli neyimiz olabilir.

    YanıtlaSil

Öne Çıkan Yayın

"Sessizce kendi kendime konuştum, alaycı bir tavırla başımı omzuma dayadım. Ne diye tasa çekiyordum sanki : ne tıkınacağımı, ne içeceği...