14 Ekim 2024 Pazartesi
İktidara başkaldırmak saçma bir ifadedir. Kötü yönetime karşı çıkmak kibirliliktir. Fakirleri, eğitimsiz küçük çocukları, kadınları, Afrika'daki açları önemsemek hadsizliktir. Dünya varoluşundan beri Tiran üstüne kurtarıcı, hastalık üstüne bereket, fırtına sonrası güneşi her zaman göstermiştir. Sizin yaşam sürenize kötü iktidarlar, darbeler, salgınlar, krizler gelmişse bu birkaç kişinin suçu değildir. Kötü bir yönetimin suçu değildir. Evet onları sevmeyebiliriz ama onlara baş kaldırmaya çalışmak nafile bir çabadır. Size böylesi denk geldi diye dünya rayından çıkmış demek değildir. Çocuğunuz o tiranı büyük ihtimal ile görmeyecek bile, belki de görebilir. Ama hiçbir şey sonsuza kadar süremez. Davranmasından farklı davranabilmesi beklenmeyen birini davranışından yine de sorumlu tutabilir miyiz? Bir diğer ifadeyle, kötü, kötülük yapmazsa, konuşacak, dertlerin için sorumlu tutacağın bir özne nasıl bulacaksın? Sen sadece şanssızsın. Farklı bir zaman aralığında doğmalıydın.
Acaba kendim ile yıllardır çok meşgul olduğum için mi kendime olan ilgimi kaybettim. Babaannem bir kere aynaya uzun uzadıya bakarsam en sonunda sadece gözlerin sana ilginç gelecektir demişti. Haklı, ama gözlerime bile o kadar uzun uzadıya baktımki, artık sadece arkasında hiçbir şey olmayan iki cam görüyorum. Gözlerim bile çok sıkıcı, sıkıcı, sıcak kahverengi. Bazen sırf bu sıkıcılığı yok etmek için bağımlılıklarıma sığınıyorum. En azından kırmızı renge bakmak içimde kendime karşı bir yabancılık uyandırıyor. Peki kırmızıdan da sıkılınca ne olacak? Sizlerin yüzleri de sizlere sıkıcı geliyor mu? Özel olan hiçbir şeyin olmaması, insana dair özel hiçbir şeyin olmaması bütün varlıkların canını sıkıyor mu? Gelişmiş bir hayvan olduğunu bilmek, vücudun her parçasının hayatta kalmak, kendine ait her parçanın sırf daha da varolabilmek için değiştiğini bilmek herkesin canını sıkıyor mu? En fenası da bir gün toprağın altında solucanların akşam yemeği olacağını bilmek.Leşimizi aslanlar bile yemiyor. Belki de böceklerden bu yüzden bu kadar korkuyorum.
6 Ekim 2024 Pazar
Bu hafta falcıya gittim. Bu yaşımda, son aylarda beni en mutlu eden insanın bir falcı olması çok zavallı olduğumu mu gösterir? Kendimi hiç öyle hissetmiyorum ama öylesine bir ümitsizlikle mutlu olmayı öğrenmişim ki bana sunduğu umut parçaları beni çok mu çok doyurdu. Her türlü duyguyu, mutluluk, mutsuzluk, hayalkırılklığı, özgürlük, hepsini ama hepsini son aylarda tatmış olsam da ümit etmeyi unuttuğumu fark ettirdi bana. Ümit etmeye acıkmışım. Beklentisizlik içinde öyle uyuşturulmuş bir özgürlük yaşıyordum ki şimdi o halime nasıl dönebileceğimi düşünüyorum. Aslında memnundum. Memnun olmaya da devam ederdim. Şimdi bütün kurgum bozuldu. Şimdi Godot'yu bekliyorum.
Zaten hayat hep bir bekleyiş. Dünyadayım ve bunun bir çaresi yok.
29 Eylül 2024 Pazar
"Ben kırk yıl boyunca tek bir adamı sevdim, Asım hepsi benim suçum muydu? Tek bir adamın matemini sırtımda taşıdım. 40 yıl boyunca. " (İlk Aşk filminden)
Sorun unutma yanılgısını taşımak. Unuttuğumuzu sandığımız her şey bugün büründüğümüz insana teşekkül etti. Ama hiç mi hiç değişmedik aslında. Aynaya bakmak, uzunca bir süre bakmak bu yüzden ürkütücü. Taşıdığımız beden ruhtan izinsiz her deforme oluşunda, her çizikte, her buruşmada, her sarkmada ruhu yüzü üstü bırakıyor. İzinsizce bu yaralıyor ruhu. İzinsizce sabote ediyor secayasını. Başta hep unutma yanılgısı ile rahatlayıp sonra asla unutamayacağına emin bir mutsuzlukla uyanmak lanet mi? Oysa ki hepsi onun suçuydu. Bir nostaljiye takılı kalmak, nostaljiyi yaratmak ve her gün tekrar yaşatmak; bırakmak ve takılı kalmak. Hikayeyi her şeyi üçüncü şahıs olarak yaratmaya, yaratırken kendini oynamaya devam ederken hepsini baştan görüp kabul ederken, hepsi onun suçuydu. En büyük korkusunu kendi kurgulaması, yapayalnız bir anıyı tekrar tekrar yaşaması kendi küçük cehenneminde, yaratıcı rolüne geçip yapayalnız kalmasıydı.
Sorun unutma yanılgısını taşımak. Unuttuğumuzu sandığımız her şey bugün büründüğümüz insana teşekkül etti. Ama hiç mi hiç değişmedik aslında. Aynaya bakmak, uzunca bir süre bakmak bu yüzden ürkütücü. Taşıdığımız beden ruhtan izinsiz her deforme oluşunda, her çizikte, her buruşmada, her sarkmada ruhu yüzü üstü bırakıyor. İzinsizce bu yaralıyor ruhu. İzinsizce sabote ediyor secayasını. Başta hep unutma yanılgısı ile rahatlayıp sonra asla unutamayacağına emin bir mutsuzlukla uyanmak lanet mi? Oysa ki hepsi onun suçuydu. Bir nostaljiye takılı kalmak, nostaljiyi yaratmak ve her gün tekrar yaşatmak; bırakmak ve takılı kalmak. Hikayeyi her şeyi üçüncü şahıs olarak yaratmaya, yaratırken kendini oynamaya devam ederken hepsini baştan görüp kabul ederken, hepsi onun suçuydu. En büyük korkusunu kendi kurgulaması, yapayalnız bir anıyı tekrar tekrar yaşaması kendi küçük cehenneminde, yaratıcı rolüne geçip yapayalnız kalmasıydı.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)
Öne Çıkan Yayın
"Sessizce kendi kendime konuştum, alaycı bir tavırla başımı omzuma dayadım. Ne diye tasa çekiyordum sanki : ne tıkınacağımı, ne içeceği...
-
Acaba kendim ile yıllardır çok meşgul olduğum için mi kendime olan ilgimi kaybettim. Babaannem bir kere aynaya uzun uzadıya bakarsam en sonu...
-
Düzenli bir hayat temposu tutturdum sayılabilir. Sabah daha doğrusu öğlen uyandığım uykumdan sonra canım ne isterse kahvaltı niyetine yiyoru...